İlber Hoca İmbiği

Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?

“Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” hayli iddialı bir başlık. İlber Hoca, Türkiye’de yaşantısı hakkında “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” başlığı atılabilecek çok az sayıdaki donanımlı ve tecrübeli entelektüelden biri. Fakat yine de her ömrün biricik olduğunu ve de olması gerektiğini, bu nedenle de nasıl yaşanacağı konusunda tavsiye almaya pek uygun bir alan olmadığını düşünürüm ben. Dikkat çekmesi amacıyla konulmuş bir başlık belli ki. Zira içeriğinde mütevazı bir İlber Hoca görüyoruz.

Günlük hayatta çeşitli alanlarda yol almış, zirveye ulaşmış; uzmanlık, hocalık payeleri almış şahsiyetlerin “herkes” için paylaştıkları asgari yaşam tavsiyelerini sıkça duymuşuzdur. “İşte efendim İstanbul’da yaşıyorum diyebilmeniz için şuralara gitmiş olmalı, şu deneyimleri yaşamış olmalı, şu şu kitapları okumuş olmalısınız.”, ya da: “Her insanın illa ki şunları şunları yapması, okuması, çalışması, deneyimlemesi gerekir.” deyip de oluşturulan tavsiye listeleri. Bu bana oldum olası tuhaf gelir. Hayatın her branşı hakkında asgari-ortalama birikime ulaşabilmek için edinilmesi gereken deneyimler, her biri sırayla ve ardı ardına yapıldığında, insan bir değil 3 adet ömre sahip olsa yine de yetişemeyeceği kadar çoktur. Binlerce yıldır dünyada var olan insanlık, her bireyinin ömründe çok azını deneyimleyebildiği ve farklı yetkinliklere sahip olduğu binlerce disiplin üretti. Her şeyden sadece bir şey bilmek bile imkansız hale gelmişti zaten bundan asırlar evvel. Dolayısıyla bu uzman şahsiyetlerin kendi kişisel deneyimlerinden oluşan dayatmaları yaparken biraz daha ölçülü olmalarını; gençlerin de her şeyden önce kendilerini tanımalarını, ona göre seçimler yapmalarını öneririm. Sekteye uğratmadıkça, üstünü kapatmadıkça merak duyguları; kendilerini tanımaları ve bağımsız bir birey oluşları onlara yeterince kılavuzluk edecektir.

Ayrıca sevmediğim bir eleştiri daha var. O da günümüz insanının herhangi bir özel alanda uzmanlaştıkça bütünü kaçırdığı, genele hakim olmayı bıraktığı eleştirisi. Her alanda bilgi üretimi inanılmaz bir hızla artıyor. İnsan baktığı ufacık bir konuyu bin bir parsele ayırsa, küçülttüğü parçalardan sadece birini eline alıp baktığında orada yeni bir dünya buluyor. Hal böyleyken çokça zikredilen “bütüne” hakim olabilmek ne kadar mümkün? Bunu 21. Yüzyıl insanının hatası değil mecburiyeti yahut kısıtlılığı olarak görmek gerekir. İşte bu eserde görmekten hoşnut olduğum bir husus da bu: İlber Hoca’dan kimi yerlerde ne kadar didaktik bir üslup görsek de bu yanılgıya –bana göre yanılgı- düşmüyor. Çağın her gün daha da hızlanan kaotik bilgi üretim ve hızlı değişim buhranında insanın yolunu kaybetmeden ilerleyebilmesinin ne kadar zor olduğunun farkında. Tarihi birçoğumuzdan iyi bildiği için de aslında nesillerin huylarının değişmediğinin, insanın, toplumların belli açılardan her dönem benzer özellikler taşıdığının da farkında.

Çoğunlukla bilgi birikiminin, uzmanlık alanının ve medyatik kişiliğinin çok büyük bir yer tutmasından dolayı İlber Hoca’nın da bir gündelik hayatının oluşu, “insan tarafı” dikkatlerimizden kaçıyor. Bu kitapta İlber Hoca’nın artık aşina olduğumuz yönlerinin haricinde yaşadığı gündelik hayatını da bir parça olsun görebiliyoruz: Dostlukları, ahbaplıkları, zevkleri, gezileri, tanıklıkları, aktüel konulara dair fikirleri vs. İlber Hoca’nın çalışmalarının dışında kişiliği hakkında da bir şeyler öğrenmek isteyen okurlar için iyi bir söyleşi çıkmış ortaya. Son dönemlerde bazı konularda gündem olan sözleri, düşünceleri –örneğin yeni evlenen çiftlere mobilyacı gezmek yerine dünyayı gezmeyi tavsiye ettiği konuşması- kitapta biraz daha geniş yer bulabilmiş. Açıkçası açıklamalarıyla, seyahatname kitaplarıyla ve entelektüel duruşuyla tarih okurları dışındaki kamuoyunun da ilgisini çekmeyi başarmış olan İlber Hoca’dan böyle bir eser ne zamandır bekleniyordu. Birçok okurun İlber Ortaylı bir yaşantı kitabı yazsa da okusak dediğine şahitim. İsabet oldu ve şaşırtmadı.

Bilimler, kendi iç disiplinleri ve sistematikleri sonucu mensupları olan bilim insanlarına: hayata, topluma, insana dair daha geniş perspektiften bakabilme yetisi kazandırabiliyor. Özellikle tarih bilimi tarihçilere belki bu konuda en geniş perspektifi sağlayan alandır. Bu yüzden İlber Hoca gibi şahsiyetlerin yaşam tecrübeleri; yaşadıkları topluma, o toplumun insanlarına dair gözlemleri ve bunların sonucunda imbikten süzülürcesine ortaya çıkan tespitler muhakkak çok değerli. Nitekim Oktay Sinanoğlu, Doğan Cüceloğlu, Ali Fuat Başgil gibi ve daha buraya yazmadığımız nice değerli ilim insanları da İlber Hoca gibi yaşantılarına yahut hayatta ne yapılması gerektiğine dair eserler ortaya koydular. Aynı konuda her birinin birbirinden farklı ve karşıt görüşleri vardı belki. Belki bu insanların bazı konulardaki fikirleri yanlış görünüyor. Fakat işte yaşamsal zenginlik bu şekilde oluşuyor. Yeni ufuklar edinebilmenin yolu bu tür farklı fikirlere evvela değer verip onları birbiriyle yeri geldiğinde savaştırıp, yeri geldiğinde uzlaştırmaktan ve ortaya şahsi bir sentez çıkarabilmekten geçiyor.

Okurken karşılıklı bir sohbet havası hissettim ve bu sohbetin didaktik tarafları bana hiç sıkıcı gelmedi. Hocanın bizzat yaşadığı şeyleri anlattığından emindim. Ve bizzat yaşadığı ve inandığı şeyleri anlattığı için son derece samimi ve yapmacıksız buldum. İlber Hoca’ ya çalışmalarından ve donanımından ötürü hayranlık duyardım. Şimdi bundan da öte onun insan tarafına, tabir yerindeyse “İlber Amca’ya” sevgi ve yakınlık da duymaya başladım. İyi ki var İlber Hoca. Umarım daha nice yıllar ondan öğrenmeye devam ederiz.

Kitabı okurken birçok konuda İlber Hoca’dan kanaat olarak ayrı düştüm. Birçok konuda zevklerimizin farklı olduğunu fark ettim. Ancak şunu gördüm ki: İlber Hoca çalışırken de, gezerken de, müzik dinlerken de, film izlerken de anı yaşamaya odaklanmış ve yaşadığı o anın güzel ve verimli olması için emek vermiş. Ortaya dolu dolu, zengin ve çok renkli bir yaşam öyküsü çıkmış. Hemfikir olduğum konulardan en önemlisi olduğunu düşündüğüm çıkarımım şu oldu: “iyi yaşanmış bir hayat iyi olmasına “emek” verilmiş olan hayattır.”

Söyleşiyi hazırlayan, soruları soran Yenal Bilgici’ye de buradan takdirlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Tam olarak amacına uygun, literatür bilgisine dalmadan yaşantıya özgü bir anlatım ortaya konması sağlanmış. Günümüz gazeteciliğinden çok ötede takdire şayan bir söyleşi yapılmış. Aklımızdan geçip de “Bir de İlber Hoca ne düşünüyor?” diye merak ettiğimiz birçok mesele sorulmuş. Keşke daha nice meseleler konuşulabilseymiş.

Hüseyin Furkan Karamekik

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here