İnsanın Halleri

Madalyonun İçi
Madalyonun İçi

“Maddenin halleri” deyince, ortaokulda öğretilen temel fen bilgisiyle hemen hatırımıza “katı, sıvı, gaz” hali olduğu gelir. Ya insanın halleri nedir, insan kaç halde bulunur şu yerküre denen garip düzlemde?… Bunun cevabını, hiçbir kuşkuya açık kapı bırakmayacak şekilde vermek mümkün değildir. İnsan çeşitliliği kadar geniş bir duygu ve düşünce ortamında yaşıyoruz. Bunun bir normal konumu var, bir de doğallığından/ amacından sap(tırıl)mış, davranış bozukluğuna evrilmiş halleri var. Böyle bir toplumsal gerçeklik olunca, bireylerarası ilişkiler, olması gereken düzeyden çıkıp, geneli olumsuz etkileyen bir niteliğe dönüşebiliyor. Bu alanda terminolojik bilgisi olanlar, daha esnek, daha yapıcı tavırlar sergileseler de, pireyi deve yaparak sorunu kronik vakaya dönüştürenlere de rastlayabiliyoruz.

“İyi ki psikologlar var, iyi ki psikiyatristler var, iyi ki sosyologlar var,” diyerek bireysel sorumluluğu-muzu, bilim insanlarına devrederek biraz rahatlıyoruz. Bu tür eserleri okuyarak; davranış çeşitliliğini, dışa yansımayan, anlatılmadığından bilemediğimiz, ıstıraplı yaşamları gözlemleyemiyoruz. Biz hep dıştan bakarak yorum ve hüküm üretme kolaycılığına kaçtık. “Madalyonun İçi” ve benzeri kitaplar, bize insanın iç dünyasından kırık nağmeler taşıyor. Benzer yaşanmış hikâyeleri anlatan, en az yirmi kitap okudum. Hepsi de birbirinden çok farklı sorunları aktarıyor. Yeni kitaplara kim bilir ne tür acılar yansıyacak?…

2004 yılından, günümüze kadar 40 baskı yapmış olan bu kitap; 41 bölümden oluşmaktadır. “Bir Psikiyatristin Not Defteri” alt başlığıyla yayınlanmış kitabın sonunda da okurlardan gelen ilginç mektuplar bulunmaktadır.

Bir kitap yorumcusu olarak benim; “Psikoloji” terimiyle ilk tanışma dönemim, 1978 yılında, yani 44 yıl önce Teknik Lise 1. Sınıfta okuduğum yıllar. Daha 14’lü yaşlardayız. Kimin niye öldüğü, kimin, kimi niye, kim adına öldürdüğünün anlaşılamadığı bir anarşi ortamı. Bir yandan, mesleki dersler dahil 17 dersten iyi not almaya uğraşıyoruz, öte yandan da bu olayların tarafı olmamaya gayret ediyoruz. Herkes gibi, bir çocuk olarak beni de tedirgin ediyordu bu durum. O dönemler haliyle internet ortamı yok, bilgisayar ve çok kanallı TV yok. Gazete, kitap ve dergi okurluğum iyiydi. Mahalle esnafına gelen ve benim de aldığım günlük 3-4 gazeteyi takip edebiliyordum. Hiç unutmam, Milliyet Gazetesi’nde bir yazı dizisi başladı ve ilgiyle okumuştum. Hatta kupürlerini kesip saklamıştım. “Terörün yol açtığı ruh hastalıkları, Prof. Dr. Recep Doksat” adlı köşede anlatılan ilginç yaşam hikayeleri beni çok etkilemişti.

Hasta veya danışana; tedavi edici ilaçların yanında, pozitif yaklaşım, onu önemsediğini hissettirerek samimice dinleme ve yatıştırıcı telkinlerin ne kadar etkili olduğunu, anlatımlardan hissedebiliyor-sunuz. Sayfa 123’deki bir seansta; davranışlarından dolayı kendisini suçlu ve günahkâr hisseden bir hastanın, bu takıntısını izole etmek çok olay olmasa gerek. Hekim yazarımızın, “sen ne günahkârsın ne de kafir. Bu sizin durduramadığınız, tamamen sizin dışınızda gelişen, parazit bir düşünce. Yani sancı gibi bir şey. Siz iradenizle sancıyı durdurabilir misiniz?” anlatımı karşısında takıntısını yenmeye niyetlenmesi, teşhis, telkin ve tedavinin nasıl birbirini tamamladığını görebiliyorsunuz. Sayfa 124’de, hastayla karşılıklı sohbet havasında geçen terapi/diyalogdan sonra, yazarımızın; “İnanın Hayri Bey, Tanrı’ya en büyük ibadet, onun yarattığı her şeyi sevmek ve saygı duymaktır. Bir dahaki sefere sizi daha iyi göreceğimden eminim artık” cümlesiyle hastasını uğurlaması; hekimde görevinin hakkını vermenin mutluluğu, hastada ise bir umut ve özgüvenin gelişmesine işarettir.

Sayfa 374’de, okur mektupları bölümünde, “bir deliniz” rumuzuyla yazılan mektup dikkatle okunmaya değer. Mektubunda edebiyatın inceliklerini kullanması yanında, mizah da katabilmesi, iyileşmenin kalitesini yansıtıyor. Kitabı okumuş ve “Memleketimden insan manzaraları” başlığı oluşmuş zihninde. İnsanın anlam ve aidiyet arayışını da kısaca özetlemiş mektubunda.

Sonuçta her mesleğin; bilimsel bilgi birikimi, uzmanlık gerektiren incelikleri, deneyim gerektiren bir yeterlilik ve yetenek alt yapısı olmak zorundadır. Psikiyatrist olmak yalnızca tatlı dille hastayı ikna etmek olmadığı gibi, avukatlık da dava dilekçesi yazmaktan ibaret değildir.

Bireysel veya aile ortamında, psikolojik bir sorunla karşılaşmamış olabilirsiniz; fakat her an karşılaşabileceğiniz dışınızdaki dünyadan haberdar olmak zorundasınız. Birlikte, güvende, mutlu, uyumlu ve huzurlu bir yaşam için, empati kurup, enerjilerimizi ortak bir sinerjiye dönüştürebilmek için bu türde hazır bulduğumuz, metodolojik verileri okumaya ihtiyacımız var.

Ali Riza Malkoç

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here