Genevieve Gornichec hakkında çok detaylı bilgiye ulaşamamış olsam da kendisinin tarihçi olduğunu ve Vikingler üzerine çalıştığını görebildim. Dolayısıyla, Kuzey Avrupa mitlerinin de çalışma evrenine girdiğini söyleyebiliriz. Bu durum okuduğumuz/okuyacağımız kitabın, işin mutfağından gelen biri tarafından yazıldığını anlamamız için yeterlidir. Öte yandan, ben bir edebiyat yahut roman eleştirmeni olmadığım için aşağıdaki yorumları yalnızca meraklı bir okurun düşünceleri olarak yorumlamanızı rica edeceğim. Son bir not olarak ise “spoiler” vermemek adına kitabı genel hatlarıyla yorumlamaya çalışacağımı da belirtmek isterim. Keyifli okumalar!
Kitaba gelecek olursak… Nereden başlasam bilemiyorum. Daha önce benzer yapıda 3 kitap okumuş olmama karşın (Ben Kirke – Kızların Suskunluğu – Akhilleus’un Şarkısı) ben de çok ayrı bir etki yarattı. Ben, bu tip kitapları bir “yeniden okuma” olarak yorumluyorum. Zira ana hikayelerde, destanlarda kıyıda köşede kalmış, çok tanınmayan isimlerin ardına bir bakış atma noktasında bu saydığım kitaplar oldukça başarılı çalışmalardır. Bu bakış sırasında meşhur diğer karakterlerin de romanın evreni içerisinde yer alması, ciddi anlamda keyifli bir okuma sunması açısından önemlidir.
Bugün İskandinav Mitolojisi yahut Yunan Mitolojisi hakkında hemen herkesin belki az, belki de çok bir şeyler bildiğini varsayıyorum. Ancak bu bildiklerimiz genellikle erkek egemen bir dünyanın günümüze ulaşan iz düşümleri. Akhilleus’u, Hector’u, Odin’i, Thor’u yahut Loki’yi vs. biliyoruz. Üstelik bunları film sanayileri vasıtasıyla bambaşka şekillere sokuyoruz. Peki ya kadınlar? Kadın karakterlerin (Tanrı değillerse) hayatları hakkında her zaman olduğundan çok daha şanssız bir konumdayız. Ayrıca günümüze kadar ulaşmayı başaran bu destanlar, çoğu zaman eksik veya bir kısmı kayıp bir yapı arz etmektedir. Bu yapıyı bir yapbozun bütünü olarak düşünecek olursak, epey bir parçanın eksik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yani günümüze ismi dışında herhangi bir bakiye bırakmayan birçok karakter bulunmaktadır. İşte bunlardan biri de “Angrboda” namı diyar Yaşlı Cadı’dır. Yazarın kitabın sonuna eklediği küçük bir bölüm olan sözlük kısmında da belirtildiği gibi, Angrboda hakkında günümüze ulaşanlar yalnızca birkaç kısa mısradan ibarettir. Ancak, yazar (hemen künye kısmından da görüleceği üzere) bu kısıtlı materyalden 300 küsür sayfalık bir metin yazmayı başarmıştır. Dolayısıyla yazarımızın tarihçi kökeni, yukarıda saydığım eksiklikler ve kayıpları bilinenler üzerinden yeniden inşa etmesine olanak tanımıştır.
Kitap, bilinen İskandinav Mitolojisi ve popüler evreni üzerine inşa edilmiştir. Odin, Thor, Loki, Freya, Skadi vb. birçok tanrı, kitabın içerisinde bilinen mitolojideki konumlarıyla tutarlı bir biçimde anlatılmaktadır. Elbette bu bir roman olduğu için ve evrenin birçok kısmı eksik olduğundan yazarımız, yapbozun eksik kısımlarını kendince doldurmuş ve bence muhteşem bir iş çıkarmış. Açıkçası ilk sayfalarda daha önce okuduğum kitaplardaki kadar heyecanlanacağımı hatta üzüleceğimi düşünmemiştim ancak kitabın özellikle sonu Ragnarök gibi bir yok oluş öncesinde boğazınızı düğümleyebilir!
Sonuç olarak, yazarın anlatımı, kitabın olay örgüsü, evreni ve karakterleri muhteşem bir uyumla harmanlanmış. Kitabı orijinal dili ile kıyaslamadım ancak kitabı okuduktan sonra hissettiklerimi sağlayabildiğine göre çevirinin de başarılı olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan kapak tasarımı, kağıt kalitesi vb. konularda harika bir iş çıkarılmış. Kitabın sonuna eklenen “sözlük” kısmı sayesinde mitolojiye hâkim olmayan okuyucuların da bütün soru işaretleri giderilmiş. Elbette, öncesinde ilgili konular hakkında yazılmış bazı temel kitapları okumak, yazarın anlatımı sırasında neleri değiştirdiğini yahut farklı yorumlandığını görmek noktasında da fayda sağlayabilir.
Berk Ulubeli