Bir Zihin Boşluğunu Yaşam Sevinciyle Dolduran Kitap

Ölmeyi istemek ne demektir, bilir misiniz?

Moğollar: Cengiz Han'dan Günümüze
Veronika Ölmek İstiyor

Bir insanın “ölmek” istemesi, neredeyse her zaman “çaresizlik” duygusu ile ilişkilendirilir; büyük bir kayıbın ardından ölmeyi istemek, açlıktan, sefaletten, terk edilmişlikten dolayı ölmeyi istemek… Halbuki “ölmeyi istemek” her zaman talihsizliğin, acının, merhametsizliğin, fakirliğin, düşmüşlüğün, yalnızlığın peşine takılıp da gelmez. Bazen ölmeyi istemek, sadece, çok basit bir şekilde artık “yaşamı” reddetmektir.

Bazen, “kendi kendisini anlamlandırmaya çalışan atomların,” bu motivasyonu kaybetmesidir ölmeyi istemek. Varolmayı, bilinç halini, düşünceleri, rutinleri, günlük alışkanlıkları, kaygıları, biyolojik ve duygusal ihtiyaçları, biyokimyasal ve elektriksel tepkimeleri, etki etmeyi, maruz kalmayı sona erdirmek, sonsuz bir atıllığın pençesine düşüp varoluş haline bir son vermek istemektir. Sağlıklı kabul edilen, “normal” diye adlandırılan, gündelik meşgalelerle dolu bir zihnin, bu isteği, hatta kimi zaman “ihtiyacı” doğru şekilde anlamasını beklemek beyhude bir uğraş olabilir; ama buna en çok yaklaşabileceğiniz deneyimlerden biridir “Veronika Ölmek İstiyor” adlı bu başyapıtı okumak… O yüzden herkesin kütüphanesinde kendisine yer bulması gerekir.

Toplumun önyargılarına göre “gerçek sorunları olmayan”, belki de “inançsız”, varlık içinde yokluk çeken, kimine göre “zayıf iradeli”, kimine ise öykünecek kadar güçlü gelen, içsel bir yangınla kavrulan, anlamaya çalıştıkça, nefes alınan ilk günden beri, istemsiz bir refleks haline gelen “varoluşun” kendiliğinden akan ritmini unutan bir ruhu, zihni anlamaya yaklaşmak isteyenler, mutlaka bu eseri okumalı.

Pek çok okurun “en sevilen yazarlar” listesinde olan “Paulo Coelho”nun kanaatimce en iyi kitabı olan bu eser, kendisine çizilen yolu anlamaya çalışırken, öğrendiği her şeyi unutan, daha derin sorguladıkça, aldığı cevapların sarsıcılığından ötürü, dünyasını temellendirdiği tüm kaideleri sarsılan okurlara “iç ferahlığına yakın” bir “zihinsel aydınlanma” vaadi sunuyor. “Sonu, başından belli” bir yolda yürümenin, neden bu sonu ilk adımda değiştirdiğini, sürekli genişleyen bir evrende, giderek uzaklaşan sınırların, aynı şeyleri düşünüp hisseden binlerce insan arasındaki mesafeyi neden hiç çoğaltmadığını; inanç, aşk, güven, tatmin, sadakat, keşif, heyecan gibi duyguların neden insanları dünyaya tabir-i caizse “çivileyen” sabitler olduğunu yeni bir yolla öğrenmek için, bu kitabı mümkünse yalnız okumak ve bitirdikten sonra üzerine uzun uzun düşünmek gerekiyor.

Teknik açıdan değerlendirmek gerekirse, modern yaşamda tıbbi açıdan tasniflendirilmiş kişilik bozukluklarını, son derece yalın ve edebi bir dille, oldukça sürükleyici bir şekilde kitabına taşıyan yazar, tecrübe ettiği (ve geçmişinde önemli bir yer tutan) pek çok zihinsel sancıyı, bazen ana karakterde, bazen yan karakterlerde, bazen ise mekan tasvirlerinde okuyucuya olabilecek en sade dille ulaştırmış. “İnsan neden intihara teşebbüs eder?” sorusunu yönelten Coelho, bu son derece rahatsız edici soruyu, hiçbir mesaj kaygısı taşımadan, kendi dilini ve sınırlarını aşan evrensel bir sevecenlikle yanıtlayarak; “insan neden intihara teşebbüs etmemeli?” izahati ile kendi sorusunu yanıtlamış.

Zihnine, kalbine, ruhuna yaşam sevinciyle dolu bir es vermek isteyenlere, o duraklama anında duru bir içgörü katacak bu başyapıtı mutlaka okumanız dileğiyle.

Emel Çınar

İçlerindeki Doğal Sesi Keşfedenlerin Yolculuğu…

Moğollar: Cengiz Han'dan Günümüze
Kurtlarla Koşan Kadınlar

Anaerkil dönemin tanrıçalarından erkek egemen panteonlara geçişin oldukça acılı bir süreç olduğunu sanıyorum. Zamanında adına tapınaklar kurulmuş Kibele’nin Demeter’e dönüşme evresinde çok kalın bir mitsel perde var, sonrasında dinsel olguların pagan inanışların yerini almasıyla mevzu iyice çorbaya dönüyor. Safsataların arasından gerçeğin ne olduğunu tam olarak göremesek de söylencelerden, masallardan bu yitirilmiş dünyanın izlerini bulmak mümkün. Jung’un psikanaliz yöntemiyle masallardaki arketiplerin peşine düşen Estés’in kurtları, kadınları, vahşiliği çekip çıkardığı bu kitabın içeriği tam olarak insanın -daha çok kadınların- bu kayıp zamanı. Yazar, yetiştiği kültüre bağlı olarak nesilden nesile süren bir hikâye anlatıcılığı geleneğinden geliyor. Andersen ve Grimm Biraderler gibi ünlü masalcıların eserlerinin yanında yerel kültürlerin söylencelerini de çok iyi biliyor, kutupların masallarıyla çöllerin masalları arasındaki bağlantılar coğrafya değişse de görünür bir şekilde ortaya çıkıyor. Estés, cantadora/mesemondo, şair ve sanatçı olmasının yanında akademik çalışmalar yapan bir psikanalist. Yaşam deneyimlerini psikanaliz uyguladığı kişilerin verileriyle, şiirin sezgi yoluyla ortaya çıkardığı unutulmuş vahşi yaşamla birleştirerek kadınların bastırılmış doğasını vahşi kadın arketipiyle ve doğaları gereği bu arketipe yakınlığıyla bilinen kurtlarla ortaya koyuyor.

“Sağlıklı kurtlar ve sağlıklı kadınlar belirli ruhsal karakteristikleri paylaşırlar: Keskin bir duyarlık, oyuncu bir ruh ve yoğun bir kendini adama kapasitesi. Kurtlar ve kadınlar, doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklılık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabadırlar. Sezgileri çok güçlüdür; yavruları, eşleri ve sürüleriyle yoğun bir biçimde ilgilenirler. Sürekli değişen koşullara uyum sağlamakta deneyimlidirler; tuttuklarını koparmalarının yanında çok da cesurdurlar.”

Günümüzde oldukça katı bir erkek egemen dünyada yaşamaya çalışıyoruz. Vahşi doğayı parçalara ayırıp yöneten, yönetemediği zaman yok eden bu dünyada vahşi kadın derinlere, çok derinlere itilmiş bir halde bekliyor, ara sıra var olduğunu hatırlatsa da çoğu insan için sesi oldukça cılız. Kadınlara uygulanan toplumsal baskı yüzünden unutulma noktasına geldiği zaman kadın da asıl doğasını unutuyor ve içindeki sesle bağı kopuyor. Psişe. Kadının iç gözü, sezgisi, içsel ritmi, duygusal yüreği. Farklı kültürlerde, farklı disiplinlerde birçok adı var, birçok farklı biçimde sezilebilmiş ve adlandırılmış, sonra aynı biçimlerde hapsedilmiş, susturulmuş. Oysa doğa kadar eski, insanın en temel parçası belki de. Kadınların bu tinsel varlığa kulak veremeyecek kadar bezdirilmesi, ataerkil düzenin varlığını sürdürmek için yaptığı bir katliam. “Vahşi Kadın kadınları nasıl etkiler? Vahşi Kadın, müttefikimiz, önderimiz, modelimiz, öğretmenimiz olursa, iki gözümüzle değil, birçok gözü olan sezginin gözleri aracılığıyla görürüz. Sezgiye sahip çıktığımızda, yıldızla göğe benzeriz: Dünyaya binlerce göz aracılığıyla bakarız.” (s. 25) Vahşi Kadın, nesiller boyu sesini koruyan bir varlıktır ve ne kadar susturulmaya çalışılırsa çalışılsın ölmez, varlığını milyarlarca kadının ruhunda sürdürür. Estés’in gördüğü bir rüya: Öyküler anlatan Estés’in ayağına yaşlı bir kadın cesaretlendirici bir şekilde vurur. Estés’i omuzlarında taşımaktadır, kendisinin altında da daha yaşlı kadınlar vardır. Anlatıcı, kadının yaşlı olduğunu ve asıl onun yukarıda olması gerektiğini söyler. Yaşlı kadın bu öneriyi kabul etmez, bu şekilde olması gerektiğini söyler. Çağlar boyu süren bir aktarım. Her kadın bir diğerinin omuzlarında yükselecek, hikâyeler anlatılmaya devam edecektir. La Loba, Kurt Kadın, Kemik Kadın imgesi bir Hayat/Ölüm/Hayat döngüsünü işaret eder.

Bu kitap bir araştırma olduğu kadar bir hikâye derlemesi olarak okunabilir, hatta bir noktada kişisel gelişim kitabı özelliği de taşır. Masallardan ve hikâyelerden öğrenilecek çok şey, sezilecek çok duygu var. Bunlardan hareketle kitapta yer almayan diğer masallardan ve hatta hayatın kendisinden birçok çıkarım yapılabilir, yeter ki kapılar sezgisel dünyaya kapanmasın. Kadınlar için olduğu kadar erkekler için de anlamlıdır öyküler; animus olarak erkeklerin anlamını ortaya koyar. Tek bir pencereden bakılmaması gereken bir kitap bu. Kitapta yaklaşık yirmi öykü var ve her biri farklı bir yoldan sesinizi duymanızı sağlayabilir.

Estés güzel özetlemiş, aynen alıyorum: “Kurtlarla Koşan Kadınlar içsel hayat üzerine yüz masalı kapsayan beş-bölümlük bir dizinin ilk kısmıdır. Çalışmanın tam iki bin iki yüz sayfasının yazılması neredeyse yirmi yıldan uzun sürmüştür. Çalışma özünde bütünsel içgüdüsel doğayı hastalıklı halinden kurtarmaya ve onun doğal dünyayla ruh-dolu ve temel psişik bağlarını göstermeye çalışmaktadır. Bütün çalışmalarım boyunca kendini gösteren temel önerme tüm insanların yetenekli olarak doğduklarını iddia eder.” (s. 514) Hem derdi hem dermanı barındırır. Psikanaliz sonucu ortaya çıkan rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan yöntemleri hep merak ederdim, kitabı okuyunca merakımın bir parçası dindi.

Mutlaka okunması gereken bir kitap. Kadınların kendi ruhlarına kulak vermeleri için, erkeklerin kadınları olduğu kadar kendilerini de daha iyi anlayabilmeleri için.

Mehmet Utku Yıldırım

Moğollar Tarihine İyi Bir Başlangıç

Moğollar: Cengiz Han'dan Günümüze
Moğollar: Cengiz Han’dan Günümüze

Dünyanın yaşadığı büyük felaketler geçmişten günümüze sıralanacak olursa; onların içinde bir kavmin ismi ayrıca zikredilir. Zira, herhangi bir doğal afet kadar Moğolların yıkıcı bir etki yaptıkları sıkça tekrarlanır. Ama Moğolları tahrip gücü yüksek bir bomba misali tanımak pek de geçer akçe sayılmaz. Zira tarihi bir kavim değerlendirilecekse; objektif ve genel bir bakış açısıyla ele alınması gerekliliği şarttır. Karenina Kollmar-Paulenz, Moğollar: Cengiz Han’dan Günümüze isimli eseriyle tam da bahsedildiği gibi, tarafsız bir şekilde bir kavim hakkında tarihi görünümün geçmişten günümüze tamamını verir.

Paulenz Tibet ve Moğolistan bölgesine yoğunlaşmak üzere, Asya’nın dini ve kültürel yapısıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan bir akademisyendir. Halen Bern Üniversitesi Dini Araştırmalar Enstitüsünde görev yapan Paulenz, Moğolistan, Nepal, Hindistan gibi Asya’nın birçok bölgesinde saha araştırmaları yapmıştır. Onun Asya tarihi ve kültürüne olan derin vukufiyeti Moğollar konusunda kalem oynatmasına sebep olmuştur. Paulenz eseriyle Moğolların daha iyi tanınmasını sağlamak ve alanda yapılacak olan yeni çalışmaların önünü açmayı amaç edinmiştir(s.9).

Paulenz ilk satırdan son satıra kadar engin bilgi birikimini satırlara yansıtmasını bilmiştir. Asya gibi zengin kültür yapısının, çeşitlilik gösterir şekilde yayıldığı bir kıtada bilgiye hâkim olmak başlı başına meziyettir. Birden fazla din, dil ve kültür konusunda malumata sahip olma hırsı büyük oryantalistleri bilim dünyasına kazandırmıştır. Paulenz’de geçmişin büyük oryantalistlerinin izinden giderek, Moğolları merkeze aldığı bu anlatısında -her ne kadar kısıtlı bir anlatım alanına sahip olsa da-sadece Moğollarla kalmayıp, onların çevresinde şekillenen dünyayı da ziyadesiyle anlatarak bilimsel manada konunun altından kalkmıştır.

Yazarın bilgi birikiminin, satırlara yansıyan en göz çarpıcı öğesi dile hâkimiyeti konusunda ortaya çıkmaktadır. Moğol kültürüne dair tespitler esnasında, satır aralarında geçen Moğolca kelimeler bazen etimolojik çözümlemelerle okurun karşısına çıkar. Moğollara ait kültürel unsurlar sadece dil izahıyla değil; tüm kapsamıyla ele alınır. Bozkır kültürünün ana esasları kendisini gösterirken, bilenler için Türk kültür sahasının benzer özellikleri dikkat çeker. Yazar direkt söylememiş olsa da Moğol Türk kültürel ayniliği ülkemiz okuru için bazen belirginleşir.

Eserin ülkemizde yayımlanan Moğollarla ilgili diğer kitaplardan doğal olarak farklı olduğu aşikârdır. Çalışmanın teorik yönünün güçlü olduğunu eklemek gerekir. Bazen satır aralarında yapılan can alıcı yorum ve tespitler öylesine iyi verilir ki; sayfalar dolusu tartışma sadece bu satır araları üzerinden yürütülebilir.

Paulenz’in alanından kaynaklansa gerek; yoğun bir siyasi anlatı söz konusu değildir. Dolayısıyla siyasi tarihe dair uzun anlatı yerini kültüre ait çözümlemelerle doldurur. Her ne kadar Moğolların ele alınmasında siyasi tarih anlatısında olduğu gibi kronolojik sıra uygulanmış olsa da; ekonomi, din, kültür, dil gibi ana başlıklardan çatallaşan özel konulara yer verilir. Misal “Hanımların On Yılı” isimli başlık altında ele alınan bilgiler, Moğollar hakkında oluşan barbarlığı vurgulayan tarih algısı üzerinde -ezber bozacak şekilde- yıkıcı etki yaratır. Çünkü Türklerde olduğu gibi Moğollarda da kadına verilen önem tarihe genelleyici bakanları şaşırtır.

Yine Moğolların tahrip edici etkisine nazaran onların kültürel ve ticari olarak sağladıkları istikrara kitapta yer verilir (Pax Mogolica). Zira büyük bir coğrafyaya hükmeden Moğollar, ticarete önem vererek kültürel transferin önünü açar. Örnekler üzerinden bu konuya yapılan vurgular ve paralel şekilde ortaya çıkan anlatı şüphesiz okuru ikna edecek özelliktedir. Bunda yazarın çok yönlü bakış açısının önemli olduğunu vurgulamamız gerek.

Eserin iyi bir yazarın yönetimiyle güçlü bir kaynakçadan beslendiği göze çarpar. Öncelikli olarak dönemin birincil kaynakları, bam teli diyebileceğimiz güçlü yönleriyle, anlatılan mevzunun etrafına ustaca yerleştirilir. Bu kısa ve öz alıntıdan sonra yazarın güçlü yorumu en kısa ve öz haliyle zuhur eder. Yani okur önce delille ikna edilir, sonra yorumla istenilen yere çekilir. Yazar günümüz kaynaklarına da yeterince hâkimdir. Bu hâkimiyetini sentez şeklinde oluşturduğu Moğollar anlatısıyla kanıtlar. Kitabın sonuna okuma tavsiyeleri yazar tarafından eklenmiştir. Fakat bu kaynakların büyük bir bölümünün Türkçeye çevrilmediği dikkat çeker. Yazarın bu yaklaşımının her kitapta görülmesi okur için beklenilen bir özelliktir. Zira ilgi uyandıran eserlere okurun yönlendirilmesi, başlangıç okuması düzeyindeki bahsettiğimiz kitaptan sonrası için önemlidir. Zaten Moğolların yeterince tartışmalı bir tarih mevzusu olduğu dikkate alınırsa, yazarın zihinleri berraklaştırma isteği daha iyi anlaşılır.

Son olarak eserin iyi bir başlangıç okuması olduğuna şüphe yoktur. Özellikle Moğolların 17. yüzyıldan sonraki dönemlerini hesaba katacak olursak, bu dönemi direkt anlatan eserlerin dilimize sık çevrildiği söylenemez. Zira Moğol tarihinin ilk evrelerinden günümüze gelinceye kadar Türk tarihiyle olan ilgisi kademeli olarak azalır. Bu nedenle Moğol tarihinin son dönemleri, Asya’nın Türk bölgesinden uzak bölgelerde zuhur ettiği için tarih anlatımızdan ziyade Asya tarihinin konusuna girer. Böylece, Moğolların yakın çağ tarihine eserin mütevazı bir katkı sağladığı söylenebilir. Genel olarak bakıldığı zaman dahi Moğollar hakkındaki literatürün belirgin bir kazanımı vardır.

Yine kitapta yer alan bazı şaşırtıcı bilgilerin gün yüzüne çıktığını belirtmek gerekir. Örneğin Moğolların günümüzde Cengiz Han’ı demokrat bir devlet adamı şeklinde düşündüklerine dair anketi satırlar arasında görmek gayet ilginçtir (s.112). Aynı şekilde Moğolların, tarihlerinin başlangıcı olarak Hun tarihini esas almaları ve kendilerini Hunların uzantısı olarak kabul etmeleri de dikkat çekicidir (s.113). Fakat bir gerçek var ki Moğollar, Türklerle ortak kültür havzasından doğup büyüdükleri ve lokomotif gücünün büyük kısmını Türklerden almaları nedeniyle Türk tarihi için önemlidirler. Bu tarihi ortaklığın adına, ülkemizde yeterince bilinmelerine, eserin bu anlamda tarihi malumat birikimine katkı yapacağı aşikârdır.

Zafer Saraç

İnfografik: 2020’de Kitapyurdu.com

Okurlarımıza umut, sağlık ve sevgi dolu bir 2021 dilerken, “2020’de Kitapyurdu’nda neler olmuş”u merak edenleri aşağıdaki infografik ile baş başa bırakıyoruz 🙂

Uzun görsel için buraya!

KDY 9. ayında 1000 kitaba ulaştı!

Yazarların yayınevine ihtiyaç duymadan kitaplarını yayınlayabilecekleri bir platform olan  Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) geçtiğimiz şubat ayında faaliyetlerine başlamıştı.

1000. eseri de yayımlayan KDY’nin bugüne kadarki istatistiklerini sizlerle paylaşıyoruz.

Uzun görsel için buraya!

Coğrafya Haritada Kaybolarak Sevilir

Haritada Kaybolmak, Vladimir Tumanov

Kraliçeyi Kurtarmak kitabıyla çocuklara matematiği sevdiren usta yazar Vladimir Tumanov’un ikinci kitabı Haritada Kaybolmak, okuyucusunu coğrafya biliminin engin denizinde seyre çıkarıyor. Akıcı dili, bilgiyle yoğrulan kurgusuyla Haritada Kaybolmak, matematik kadar zor bir dersi daha sevdirdi bile.

Coğrafya Haritada Kaybolarak Sevilir

Chris ve Francis bir gün sinema çıkışı sağanağa yakalanıp rastgele bir dükkâna sığındıklarında hayatlarının değişeceğini nereden bilebilirlerdi? Atlas Okyanusu büyüklüğündeki su birikintisinin üzerinden atlayıp Chagrin Hobi ve Tuhaflık Çeşitleri adlı esrarengiz bir dükkâna seğirten iki kardeş, orada doldurulmuş pitondan ikonaya, kalkandan tüylü maskeye ilgilerini çekecek bir sürü nesneyle karşılaşır. Bunlardan en ilginç olanlarıysa Mutlu Joel, Hırçın Marvin, Sulugöz Teresa ve Gezgin Tim adlarındaki ahşap heykellerdir.

Meraklı ve muzip küçük kardeş Francis, tozlu raftaki kutulardan birinde duran şekeri afiyetle yediğinde eğlenceli ziyaret bambaşka bir hâle bürünür. Ufaklık, ağabeyini de şekerden tatmaya ikna eder ve bir kutu şekeri afiyetle mideye indirirler. En az dükkân kadar tuhaf sahibi Bay Chagrin geldiğinde gözleri fal taşı gibi açılır. Korkuyla kendilerini durağa atan haylaz kardeşler, eve gittiklerinde ateşleri yükselir. Annelerine, “Sinemada virüs kaptık galiba,” diyerek durumu geçiştirseler de yedikleri şeyin sıradan bir meyveli şeker olmadığını anlamışlardır. Okul formasına sığmayan, ayakkabıları küçülen, sıraya oturamayan Chris ve Francis hızla büyüdüklerini fark ederler. Bir gün öncesine kadar biri on bir, diğeriyse on iki yaşındaydı hâlbuki…

Teslim Ol ve Öl
Ya da Yaşa ve Öğren

Zaman ilerledikçe hayatları daha da zorlaşan çocuklar, elleri mahkûm aynı dükkâna uğrarlar. Bay Chagrin’e olanları anlatırlar. Şeker sandıkları ilacın hızlı ömür kaybına sebep olduğunu öğrenirler. Tek seferde bütün hapları tükettiklerinden seksen günlük bir yaşam sürelerinin kaldığı anlaşılır. Bay Chagrin, çocuklara hapların etkisini durdurmak için geri döndürme ruloları adında haritalar verir. Toprak, su, ateş ve hava adını taşıyan dört rulodaki talimatlara uyup on bilmeceyi cevaplarlarsa büyümekten bir ihtimal kurtulabileceklerini söyler, tuhaf adam. Yalnız bir şartı vardır: Haritadaki sırları onlardan başka kimse bilmemelidir.

Vakit kaybetmeden kendilerini bu gizi çözmeye adayan kardeşler, bilmecelerle dolu esrarengiz haritalar sayesinde coğrafyanın engin denizinde seyre çıkarmışlardır artık. Haritada sorulan on bilmeceyi cevaplarlarsa bedenlerindeki değişim de duracaktır. Hint Okyanus’undan Etiyopya’ya Caravella Gölü’nden Kuzey Kore’ye kadar dünyanın dört bir yanını samanlıkta iğne arar gibi dolaşmak gerekse de iki kardeş buna mecburdur. Kardeşler hızla yaş alırken, büyükanne ve büyükbabalarına yeterince ilgi göstermediklerini hatırlayıp özlem duymaya da başlar. Alt kardeşler, suçluluk ve korku içinde haritadaki gizi çözmeye çabalarken en büyük yardımcıları Mutlu Joel, Hırçın Marvin, Sulugöz Teresa ve tabii ki Gezgin Tim olacaktır.

Yaşamın En Tatlı Kısmı Gençlik
Acele Et Yoksa Varacağın Yer Mezarlık!

Saçları ağaran kardeşler, bir gün, Wrangel isimli gazeteciyle tanışır. Gazeteci, onların bu akıl almaz değişimini haberleştirmek istiyordur. Adamın çuval dolusu para teklifini geri çevirirler çünkü bu sırrı yalnızca ikisi bilmelidir. Teklifi reddedilen Wrangel, haritayı çalarak onlardan öç almaya kalkışır.

Hem bu hırslı adamla kedi fare oyununa girip hem de yaşlılığın yüküyle boğuşan Alt kardeşlerin son iki bilmeceyi de çözmesi gerekiyordur. Zaten bir bilmeceyi yanlış cevapladığı için on yıl daha yaşlanan ve iyice beli bükülen Chris, yetmişine merdiven dayamıştır. Çözdükleri bilmecelerin cevaplarının baş harflerini yan yana sıralarlar. Bunun sonucunda ortaya anlamsız bir sözcük çıkmıştır: ERTS ÜDNÖRD

Francis masanın üzerindeki yerküreye bakarken sırrı çözer. Anlamsız görünen bu sözcükler onlara küreyi sert döndürmelerini söylüyordur. Küre döner dönmez bedenlerinde birtakım değişiklikler meydana gelir. İki kardeşin saçları koyulaşmaya, belleri doğrulmaya ve nihayetinde bedenleri küçülmeye başlar. Kısa bir zaman sonra eski hâllerini aldılar. Her şey eskiye döndüğünde yolları aynı adrese düşen çocuklar, dükkânın tabelasının değiştiğini görürler. Tabelada kocaman harflerle, Timbuktu Seyahat Ofisi yazıyordur. Şaşkına dönen iki kardeş, birbirlerinin yüzündeki olgun, tecrübeli birine ait izleri fark ederler. İlk gençlikte rastlanmayan işaretlerdir bunlar. Francis, ağabeyine dönüp, “Bunlar gerçekten oldu mu?” diye sorduğunda cevabı o da biliyordur: “Elbette oldu!”

Bir Görüşte Kitap: Doğu’nun Limanları

Kitapyurdu.com ve Bir Yudum Kitap işbirliği ile hazırlanan Bir Görüşte Kitap serisi ile sizlere kitapları tanıtmaya devam ediyoruz.

Amin Maalouf’un “Doğu’nun Limanları” isimli eserini bir görüşte tanımak için görselleri sırayla tıklayarak inceleyebilirsiniz. 📚☕️ 

Instagram’da görüntülemek için #BirGörüşteKitap👈

Her cebe uygun Türk ve dünya klasiklerini incelemek için buraya!

Bir Görüşte Kitap: Kör Baykuş

Kitapyurdu.com ve Bir Yudum Kitap işbirliği ile hazırlanan Bir Görüşte Kitap serisi ile sizlere kitapları tanıtmaya devam ediyoruz.

Sadık Hidayet’in “Kör Baykuş” isimli eserini bir görüşte tanımak için görselleri sırayla tıklayarak inceleyebilirsiniz. 📚☕️ 

Instagram’da görüntülemek için #BirGörüşteKitap👈

Her cebe uygun Türk ve dünya klasiklerini incelemek için buraya!

Bir Görüşte Kitap: Yeşilin Kızı Anne

Kitapyurdu.com ve Bir Yudum Kitap işbirliği ile hazırlanan Bir Görüşte Kitap serisi ile sizlere kitapları tanıtmaya devam ediyoruz.

L. M. Montgomery’in “Yeşilin Kızı Anne” isimli eserini bir görüşte tanımak için görselleri sırayla tıklayarak inceleyebilirsiniz. 📚☕️ 

Instagram’da görüntülemek için #BirGörüşteKitap👈

Her cebe uygun Türk ve dünya klasiklerini incelemek için buraya!