İçlerindeki Doğal Sesi Keşfedenlerin Yolculuğu…

Moğollar: Cengiz Han'dan Günümüze
Kurtlarla Koşan Kadınlar

Anaerkil dönemin tanrıçalarından erkek egemen panteonlara geçişin oldukça acılı bir süreç olduğunu sanıyorum. Zamanında adına tapınaklar kurulmuş Kibele’nin Demeter’e dönüşme evresinde çok kalın bir mitsel perde var, sonrasında dinsel olguların pagan inanışların yerini almasıyla mevzu iyice çorbaya dönüyor. Safsataların arasından gerçeğin ne olduğunu tam olarak göremesek de söylencelerden, masallardan bu yitirilmiş dünyanın izlerini bulmak mümkün. Jung’un psikanaliz yöntemiyle masallardaki arketiplerin peşine düşen Estés’in kurtları, kadınları, vahşiliği çekip çıkardığı bu kitabın içeriği tam olarak insanın -daha çok kadınların- bu kayıp zamanı. Yazar, yetiştiği kültüre bağlı olarak nesilden nesile süren bir hikâye anlatıcılığı geleneğinden geliyor. Andersen ve Grimm Biraderler gibi ünlü masalcıların eserlerinin yanında yerel kültürlerin söylencelerini de çok iyi biliyor, kutupların masallarıyla çöllerin masalları arasındaki bağlantılar coğrafya değişse de görünür bir şekilde ortaya çıkıyor. Estés, cantadora/mesemondo, şair ve sanatçı olmasının yanında akademik çalışmalar yapan bir psikanalist. Yaşam deneyimlerini psikanaliz uyguladığı kişilerin verileriyle, şiirin sezgi yoluyla ortaya çıkardığı unutulmuş vahşi yaşamla birleştirerek kadınların bastırılmış doğasını vahşi kadın arketipiyle ve doğaları gereği bu arketipe yakınlığıyla bilinen kurtlarla ortaya koyuyor.

“Sağlıklı kurtlar ve sağlıklı kadınlar belirli ruhsal karakteristikleri paylaşırlar: Keskin bir duyarlık, oyuncu bir ruh ve yoğun bir kendini adama kapasitesi. Kurtlar ve kadınlar, doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklılık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabadırlar. Sezgileri çok güçlüdür; yavruları, eşleri ve sürüleriyle yoğun bir biçimde ilgilenirler. Sürekli değişen koşullara uyum sağlamakta deneyimlidirler; tuttuklarını koparmalarının yanında çok da cesurdurlar.”

Günümüzde oldukça katı bir erkek egemen dünyada yaşamaya çalışıyoruz. Vahşi doğayı parçalara ayırıp yöneten, yönetemediği zaman yok eden bu dünyada vahşi kadın derinlere, çok derinlere itilmiş bir halde bekliyor, ara sıra var olduğunu hatırlatsa da çoğu insan için sesi oldukça cılız. Kadınlara uygulanan toplumsal baskı yüzünden unutulma noktasına geldiği zaman kadın da asıl doğasını unutuyor ve içindeki sesle bağı kopuyor. Psişe. Kadının iç gözü, sezgisi, içsel ritmi, duygusal yüreği. Farklı kültürlerde, farklı disiplinlerde birçok adı var, birçok farklı biçimde sezilebilmiş ve adlandırılmış, sonra aynı biçimlerde hapsedilmiş, susturulmuş. Oysa doğa kadar eski, insanın en temel parçası belki de. Kadınların bu tinsel varlığa kulak veremeyecek kadar bezdirilmesi, ataerkil düzenin varlığını sürdürmek için yaptığı bir katliam. “Vahşi Kadın kadınları nasıl etkiler? Vahşi Kadın, müttefikimiz, önderimiz, modelimiz, öğretmenimiz olursa, iki gözümüzle değil, birçok gözü olan sezginin gözleri aracılığıyla görürüz. Sezgiye sahip çıktığımızda, yıldızla göğe benzeriz: Dünyaya binlerce göz aracılığıyla bakarız.” (s. 25) Vahşi Kadın, nesiller boyu sesini koruyan bir varlıktır ve ne kadar susturulmaya çalışılırsa çalışılsın ölmez, varlığını milyarlarca kadının ruhunda sürdürür. Estés’in gördüğü bir rüya: Öyküler anlatan Estés’in ayağına yaşlı bir kadın cesaretlendirici bir şekilde vurur. Estés’i omuzlarında taşımaktadır, kendisinin altında da daha yaşlı kadınlar vardır. Anlatıcı, kadının yaşlı olduğunu ve asıl onun yukarıda olması gerektiğini söyler. Yaşlı kadın bu öneriyi kabul etmez, bu şekilde olması gerektiğini söyler. Çağlar boyu süren bir aktarım. Her kadın bir diğerinin omuzlarında yükselecek, hikâyeler anlatılmaya devam edecektir. La Loba, Kurt Kadın, Kemik Kadın imgesi bir Hayat/Ölüm/Hayat döngüsünü işaret eder.

Bu kitap bir araştırma olduğu kadar bir hikâye derlemesi olarak okunabilir, hatta bir noktada kişisel gelişim kitabı özelliği de taşır. Masallardan ve hikâyelerden öğrenilecek çok şey, sezilecek çok duygu var. Bunlardan hareketle kitapta yer almayan diğer masallardan ve hatta hayatın kendisinden birçok çıkarım yapılabilir, yeter ki kapılar sezgisel dünyaya kapanmasın. Kadınlar için olduğu kadar erkekler için de anlamlıdır öyküler; animus olarak erkeklerin anlamını ortaya koyar. Tek bir pencereden bakılmaması gereken bir kitap bu. Kitapta yaklaşık yirmi öykü var ve her biri farklı bir yoldan sesinizi duymanızı sağlayabilir.

Estés güzel özetlemiş, aynen alıyorum: “Kurtlarla Koşan Kadınlar içsel hayat üzerine yüz masalı kapsayan beş-bölümlük bir dizinin ilk kısmıdır. Çalışmanın tam iki bin iki yüz sayfasının yazılması neredeyse yirmi yıldan uzun sürmüştür. Çalışma özünde bütünsel içgüdüsel doğayı hastalıklı halinden kurtarmaya ve onun doğal dünyayla ruh-dolu ve temel psişik bağlarını göstermeye çalışmaktadır. Bütün çalışmalarım boyunca kendini gösteren temel önerme tüm insanların yetenekli olarak doğduklarını iddia eder.” (s. 514) Hem derdi hem dermanı barındırır. Psikanaliz sonucu ortaya çıkan rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan yöntemleri hep merak ederdim, kitabı okuyunca merakımın bir parçası dindi.

Mutlaka okunması gereken bir kitap. Kadınların kendi ruhlarına kulak vermeleri için, erkeklerin kadınları olduğu kadar kendilerini de daha iyi anlayabilmeleri için.

Mehmet Utku Yıldırım

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here