Yahudi Tarihine Farklı Bir Yorum

Yahudi Tarihi
Yahudi Tarihi

Yahudiler, tarih boyunca hemen her coğrafyada var olmuş, insanlığı etkileyen birçok gelişmede rol almış etkili bir millet. Hal böyle olunca insanlık tarihinden bahis açıldığında Yahudilere dair fazlasıyla detay olduğu ortada.

Bugüne kadar haklarında çok sayıda tarih kitabı yazıldı. Yazılmaya da devam ediyor. Mahmut Nana’nın “Yahudi Tarihi” eseri de bunlardan biri. Nana’nın ayırıcı vasfı, Arap asıllı bir yazar olması. Konu üzerine yazılmış popüler birçok kitabın bizzat Yahudi ya da Hristiyan asıllı kişiler tarafından yazılmasına alışığız. Arap bir yazarın kaleminden Yahudi Tarihi okumak, bu manada bir farklılık oluşturuyor.

Konu, üç semavi dinin de sahiplendiği paydalar içerdiği için fazlaca tartışmalı alt başlıklar barındırıyor. Dolayısıyla her yazar, ister istemez kendi yetiştiği topluma, inancına ve aldığı değerlere göre sübjektif nitelikler taşıyan eserler ortaya çıkarıyor. Yazar Nana da bu değerlendirme kapsamında. Çeviriyi yapan Ahsen Batur, bunu açıkça ifade ediyor: “Kitabın yazarının Arap olması hasebiyle yer yer aşırı hissi davrandığı zamanlar olmuştur.” Bu sübjektif bakış açısına, konuyu inceleyen başka yazarlarda da rastlanmaktadır. Mesela, yine aynı isimle eser veren Paul Johnson da eserini sunarken “Bu eser, Yahudi tarihinin benim tarafımdan yorumudur. İfade edilen düşünceler ve (varsa) olası yanlışlıklar bana aittir.” şerhini düşmektedir.

“Tarihte Filistin adını ilk kullanan yazar, tarihin babası sayılan Herodot’dur. Herodot, bu ülkeye Syria paleatina adını vermiştir. Ayrıca Aşağı Suriye (Lower Syria) adıyla da biliniyordu. Tevrat’ın ‘Çıkış’ kitabında da Musa’nın Filistin adını kullandığı biliniyor” (s. 15) Nana, 600 sayfalık eserine bu satırlarla, coğrafi olarak Filistin ve civarının tarihini anlatarak başlıyor.

Sonra o bölgelerdeki (Mısır ve Sümer gibi ülkelerin) eski inanışları işleniyor. İbranilerin ortaya çıkışı hakkında oldukça detaylı bilgiler verilmiş. Bunu takiben de soy olarak Tarah, Abram ve İshak gibi atalara ilişkin bilgiler haricinde Yakub, Yusuf, Musa, Davud, Süleyman başlıkları yer alıyor.

Yazar, Filistin ve civarındaki Yahudileri anlatmakla yetinmeyip dünyanın değişik coğrafyalarındaki, mesela Roma İmparatorluğu, Asya, Afrika bölgelerindeki Yahudileri de unutmamış. İslam’ın gelişiyle beraber Müslümanlarla ilişkiler konusu, bizlerin tarih derslerinden bildiğimiz, özellikle Medine dönemi hadiselerinden başlıyor, son olarak Endülüs’te kurulan İslam devleti dönemi dahil uzun yılların gelişmeleri verilerek kitap nihayete eriyor. (Endülüs sonrasından günümüze kadar olan kısım için başka kaynakları taramanız gerekecek.)

Kitapta farklı bölümlerde, işlenen konuyla ilgili bizzat Yahudi kaynaklarına da yer verilmesi okur için önemli olsa gerek. Örneğin, Endülüs dönemi hakkında Nesim Rigvan’ın bir tespiti olduğu gibi aktarılmış: “Ortaçağlar, Yahudi-Müslüman Arap buluşmasının en yoğun ve faydalı olduğu dönemlerdi. Mesela nesillerdir İspanya’da yaşayan Yahudiler daha önceki bazı Hristiyan krallarının elinden çok zulüm ve kötülükler görmüşlerdi. Müslümanlar bu ülkeye gelince Yahudileri maruz kaldıkları zulümden kurtarmakla kalmadılar, aynı zamanda zenginlik ve derinlik yönünden Yahudilerin hiçbir ülke ve çağda ulaşmadıkları kültür seviyesini yakalamaya teşvik ettiler… Yahudiler, tarihte daha önce bir benzerini yakalayamadıkları bu ortam sayesinde -tıpkı Babil Yahudileri gibi- büyük projeleri, önemli çalışmaları gerçekleştirme imkânı yakaladılar.” (s. 580)

Kitabın genelinde, Tevrat gibi Yahudi kaynaklarına ve bunların aksi yönündeki başkaca birçok kaynağa atıf yapılarak bütünün oluşturulması, eserin değerini arttırıyor. Bu çalışma, konunun meraklıları için ve bilhassa karşılaştırmalı olarak okuma yapmayı sevenler için oldukça fazla detay içeriyor. Konuya hâkim olmayanlar içinse bu okumanın, iyi bir zihin egzersizi olacağı muhakkak.

Zübeyr Yıldırım

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here