Uzayda Piknik romanlarıyla geniş çapta tanınan Arkadi ve Boris kardeşlerin 70’lerde yazdıkları kitap, bilimkurgu içerisinde yeni bir form yaratmayı deneyerek polisiye-bilim kurgu türünde bir yapıt ortaya koymaya çalışıyor. Klasik bir cinayet öyküsü gibi başlayıp uzun süre bu yönde gelişim gösterdikten ve bilimkurgu olup olmadığı konusunda okuru şüpheye düşürdükten sonra sert bir şekilde yön değiştirerek finalde bilimkurguya adım atan ilginç bir yapıt. Aslında dedektif öyküsü gibi başladıktan sonra konuyu metafizik varlıklara bağlayan korku öyküleri az sayılmaz. Hatta Lovercraft’ın korku-bilimkurgu öykülerinde de kısmen benzer başlangıçlar görürüz. Ancak klasik bir polisiye sahnesini sona doğru bilimkurguya dönüştürmenin farklı bir girişim olduğu açık. Her ne kadar yazarlar bu girişimi başarısız olarak görse de öyküdeki polisiye ve bilimkurgu öğeleri kendi içinde ilgi çekici sayılabilir. Öykünün gelişiminde gördüğümüz tuhaf karakterler bize klasik cinayet öyküsünden farklı bir durum olduğunu sıklıkla hissettirse de bunlar uzun süre tuhaflık dışında bir anlama işaret etmiyor.
Öykü çok bilindik Agatha Christie romanlarındaki kurguya benzer şekilde; kapalı bir mekânda işlenen bir cinayet, mekândaki kişilere yönelen şüpheler, bu kişiler arasındaki tuhaf ilişkiler ile tesadüfen orada bulunan bir polis müfettişinin olayı çözmeye çalışması temalarını işliyor (kitapta Christie’nin meşhur dedektifi Hercule Poirot’un adı da telaffuz edilmiş). Bu yönüyle haddinden fazla öykünme gibi dursa da karakterlerin gariplikleri alışılmışın dışına taşıyor bizi. Bunaltıcı iş ve aile yaşamından uzaklaşıp nefes almak için sevdiği dağ oteline gelen müfettiş Grebsky kendisini hiç istemediği halde zorunlu olarak görev başında bulur. Dağda kaybolan bir dağcıya ithafen ölü dağcı oteli adını alan otel, tek bir geçit ile ulaşılabilen sarp bir yolun sonunda eşsiz bir dağ manzarasının içinde bulunmaktadır. Otel sahibi Snevar ile arkadaş olan müfettiş otele geldiğinde birbirinden tuhaf konuklarla karşılaşır; aristokrat tavırlı huysuz ve agresif Moses ve soylu görünüme sahip eşi Olga, gösteri sanatçısı Du Barnstoker ve erkek mi kadın mı olduğu bir türlü anlaşılamayan asi yeğeni Brun, tuhaf espri anlayışlı fizikçi Simon, hastalık iznindeki Hinkus ve Viking görünüşlü irikıyım arkadaşı Olaf. Ayrıca otelin bir de saf hizmetçisi Kaisa vardır. Burada biraz spoiler vererek sonunu aktarmadan öyküyü özetleyebiliriz: otelde öncelikle kaybolan eşyalar ve hırsızlık iddialarıyla beliren şüpheler Olaf’ın şaşırtıcı bir halde odasında ölü bulunması ile doruğa ulaşır. İçeriden kilitli odasında boynu tamamen tersine dönmüş şekilde bulunan ve fiziğiyle güçlü mitolojik karakterleri andıran Olaf’a bunu kimin nasıl yapmış olabileceğinin cevabı bulunamaz. Soğuk havada sürekli çatıda oturan arkadaşı Hinkus da kendine özgü tuhaf bir tiplemedir. İmzasız uyarı notları şüpheleri bir oraya bir buraya yöneltir. Otel sahibi Snevar’ın Olga’yla ilgili tesadüfen şahit olduğu bir durum karmaşayı daha da arttıracaktır. Olaylar, konukların çığ düşmesi sonucu otelde mahsur kalmasıyla daha da tehlikeli bir boyut alır. Çığdan zor bela kurtulup yarı baygın bir halde kapıya gelen Luarvik’in sıra dışı hali ve Olaf’la ilgili ısrarlı talepleri durumun tuhaflığını iyice arttırır. Yol açılana kadar herhangi bir yardımdan ve iletişimden mahrum kalan otel sakinleri kendilerini gergin ve şüphelerle dolu bir ortamda bulurken müfettiş istemeyerek içine çekildiği bu sorunun kendisini giderek daha zor bir duruma soktuğu gerçeği ile yüzleşir. Otelde anlatılan doğaüstü öyküler kadar fizikçi Simon’un inanılmaz görünen açıklamaları da müfettişin katı gerçekçiliğini aşamaz. Öykü beklenmedik bir sonla biterken olaylar da kendi içinde nispeten mantıklı bir açıklamaya kavuşur.
Kitabın sonundaki ekte gerek kitabın öyküsüne gerekse yazarların düşüncelerine dair önemli bilgiler aktarılmış. Kardeşler deneme olarak gördükleri ölü dağcı oteline ilişkin samimi açıklamalarında; kendine özgü olarak gördükleri kitabın sonuçta tatmin edici olmadığını ve “başarısız bir deney” olduğunu itiraf ediyorlar. Polisiye geleneğinin yerleşik anlayışı içinde böylesine bir deneyin başarılı olmasına aslında imkân olmadığının ayırdına vardıklarını da açıklıyorlar. Burada ayrıca Sovyet ideolojisinin siyasi sansür ortamında bir bilim kurgu metninin başına gelenleri de görüyoruz.
Kurgusu yer yer oturmamışlık hissi verse de tuhaflıkları ve gerilimiyle ilgi çekebilecek bir kitap ölü dağcı oteli. Hikâye bazen ağır ilerlemekle birlikte merakı sürekli olarak canlı tutmayı başarıyor. Karakterlerin abartılı tiplemeleri animeleri hatırlatsa da (kitap çocuk ve gençlik edebiyatı yayınlarında da yer almış) öyküyü yüzeysel bir sınıfa sokmamızı gerektirecek ölçüde sayılmaz. Bilimkurgu diyebilmek için bilimkurgu içeriği zayıf görünüyor. Ancak Uzayda Pikinik’te olduğu gibi küçük olayların arkasında daha derin imalar bulmak da mümkün. Bilimkurgunun önemli isimleri Stuartski kardeşlerin edebiyat uğraşlarını görmek, ölü doğsa da yeni bir denemenin heyecanını ve bilimkurgunun şaşırtıcı dünyası içinde polisiye deneyimini yaşamak isteyenler için önerilebilecek bir eser. Okur bu kitapla başarısızlıklardan çıkan derslerin ne kadar öğretici olabileceğini de görebilir.
Onur Şenel