Kampüsten Çıkamayan Kitapkurtlarının yeni durağı

Üniversite hayallerinin vazgeçilmezleri arasında Beyazıt’taki İstanbul Üniversitesi’nin kapısı gelir. Osmanlı’dan yadigâr Serasker Kapısı’ndan giren her üniversitelinin aklında benzer düşünceler yeşerir. Dersler, okul, fotokopiler, notlar… Hepsine nasıl yetişilecek? Bir de her kitapçıda bulunmayan kaynak kitapları aramak var… Evet, Beyazıt sahaflarla, kitapçılarla dolu ancak Kitapkurtları’nın ihtiyaçlarını gidermede yetersiz kalabiliyorlar. Bu yüzden Kitapyurdu.com’dan verilen siparişleri Süleymaniye’deki Ersin Fotokopi’den tedarik etmek en güzeli.

Dersi kaçıran, hocaların hızına yetişemeyen kim varsa Ersin Yıldız’ın yanına koşuyor. Vize ve final zamanı ders notlarıyla imdada yetişen Yıldız’ın dükkânını diğer fotokopicilerden ayıran bir özelliği bulunuyor: Kitapyurdu.com Teslimat Noktası. Gününün neredeyse tamamını okul çevresinde geçirenlerin sayısı da bir hayli fazla. Haliyle internetten kitap sipariş eden öğrenci soluğu dükkânında alıyor. Sitemizden sipariş veren öğrenciler kargo beklemek yerine onun yanına gelerek kısa sürede kitaplarına kavuşabiliyor. Üstelik burada teslimat esnasında nakit ödeme de yapılabiliyor.

Ersin Fotokopi kapılarını açalı henüz birkaç ay olmuş. Kısa sürede öğrencilerle iyi bir iletişim yakaladıklarını söylüyor Ersin Yıldız. Öğrenci dostu mekânlar arasına girdiğini de bizzat dükkândaki üniversitelilerden duyuyorsunuz. Bunda hemen her dersin notlarını bulmak kadar, güler yüzün de payı olduğunu söylüyor içeriyi dolduranlar.

Yıldız’a göre etrafta çok fazla meslektaşı olmasına rağmen tercih edilmesinin sebeplerinden biri de Kitapyurdu.com ile yaptığı işbirliği. Yıldız “Gençler için acil ulaşılması gereken kaynaklar var. Çoğu onları sipariş ediyor. Kargoyu bekleyerek zaman kaybetmek istemiyor. Bizden gelip alabileceğini öğrenince seviniyorlar. Çünkü birçoğu için hayat kampüs çevresinde geçiyor.” diye anlatıyor. Her gün onlarca siparişi teslim ettiklerini aktaran Yıldız, esnafın da bu hizmetten faydalandığını belirtiyor.

Bu içerik Süheyla Sancar tarafından hazırlanmıştır.

 

 

Bir Görüşte Kitap: Tutunamayanlar

Kitapyurdu.com ve Bir Yudum Kitap işbirliği ile hazırlanan, Bir Görüşte Kitap serisi ile sizlere kitapları tanıtmaya devam ediyoruz.

Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” isimli eserini bir görüşte tanımak için görselleri sırayla tıklayarak inceleyebilirsiniz. 📚☕️ #BirGörüşteKitap

Instagram’da görüntülemek için buraya👈

 

Ye İç Kitabını Al

Kitapyurdu.com’un okuyucuyla buluşma noktaları her geçen gün artıyor. Tarihi Yarımada’daki At Pazarı’nın en eski meskûnu Eski Kafa, bunlardan biri. Leziz mutfağı, yöresel tatlarıyla anılan mekan artık kitap severler için özel bir yere sahip. Kitapyurdu.com’un üyeleri siparişlerini buradan teslim alıyor.

İstanbul’un kalbinde kitabın yeri başka. Kütüphaneler, sahaflar, kitapevleriyle bezeli dört bir yan. Çoğu zaman birkaç adres dolaşmadan aradığımızı bulmak güç.  İstediğimiz kitabı satış platfomlarında bulsak bile heyecanlı bir bekleyişten kaçış yok. “Kargom kaç günde gelir?”, “Kitabım nerede?”, “Acaba kitabın sonunda ne oluyor?” soruları uzayıp gidiyor. 

Kitaba hızlı ulaşmak isteyenler neyse ki şanslı. Kitapyurdu.com teslimat adresinden diledikleri esere  kısa sürede ulaşıyor. Beklemek istemeyen kitap kurtları, kitaplarını Tarihi Yarımada’daki teslimat noktalarından alıyor. Kitap dostu mekanlardan biri de At Pazarı’na kültürel hareketlilik kazandıran Eski Kafa.

“Kitabına Kavuşan Mutlu Ayrılıyor”

At Pazarı Meydanı, çok değil on yıl önce Fatih’in uğrak yerleri arasında sayılmazdı. Şimdiyse Fatih Camii’nin yanı başındaki meydan, ilçenin güzide mekânlarına ev sahipliği yapıyor. Açıldığı günden beri “ye, iç, düşün” mottosuyla varlığını sürdüren Eski Kafa’nın sahibi Uğur Gıvcı, yakın bir tarihte işletmeyi devralmış.

Uğur Gıvcı, Kitapyurdu.com ile yaptıkları işbirliğiyle Eski Kafa’daki entelektüel uğraşların yeni bir boyut kazanacağından emin. Kafeye bir de kitaplık kuracaklarının müjdesini veriyor. Her gün insanların yüzünde kitapla buluşmanın mutluluğunu gördüklerini söylüyor Gıvcı: “Neredeyse her gün on kişinin gelip paketini aldığına şahit oluyoruz. Hepsinin yüzünde bir mutluluk var. O buluşmayı görmek bizim için bir zevk. İnsanların kitap okumayı sevdiğini hissetmek, mutlu ayrıldığını görmek çok güzel.” 

Kitapyurdu.com iş birliği yapmalarını Eski Kafa’nın var oluş hikayesiyle açıklıyor Gıvcı. Zaten ilk günden beri okuyan, yazan isimlerin uğrak yeri olduğunu hatırlatıyor kafenin. Gıvcı’ya göre işletmesinin müşteri profili Kitapyurdu.com ile ortak. Bu sebeple paketini kucaklayan sota bir masaya geçiyor. Bir yandan dumanı üzerinde çayından bir yudum alıyor, bir yandan kitabını okumaya başlıyor.

Bu içerik Süheyla Sancar tarafından yazılmıştır.

Felsefenin Kıyısında Çocuk ve Fidan

Kimsenin yüzüne bakmadığı, selamlaşmaya çekindiği bir yerdeyiz.  Hapşıran birine, “çok yaşayın” diyecek olsanız, çekiniyorsunuz. Ama ağaçlara, şarkılar söyleyen, çiçekleriyle konuşan, patisine bastığı kediden özür dileyen insanlar yaşayıp gidiyor aramızda hala. İşte Beyan Yayınları’ndan çıkan “Kendini Merak Eden Ağaç,” onlardan birinin öyküsü.  Somurtmayı bilmeyen, zeytin gözlü, kıvırcık saçlı bir kız çocuğu var karşınızda. Matarası boynunda, neşeli şarkılar mırıldanarak okula gidiyor. Selamlaşmak kalkmış. Ne gam! O selam vermeyi de teşekkür etmeyi de biliyor. Fidandan merhabasını esirgemeyen, “günün nasıl geçti?” diyen bir minik,  ne kadar heyecanlandırırsa o kadar heyecanlanıyorsunuz kitapla. Fatma Hazan Türkkol’un naif, lirik kalemiyle sıradan bir karşılaşma devamını bekleyeceğiniz olaya dönüşüyor. Kitabın son sayfasında o büyük soruya cevap bulsanız da, “ya sonra…” diyorsunuz.

“Ben Ne Ağacıyım?”

“Kendini Merak Eden Ağaç”, çocuklara davranış kalıpları, değerler dizgesi sunmayı hedeflemekten uzak. Didaktik üslubun işe yaramadığının farkında olan Türkkol çocukların duygularını beslersek, güzel olana yani iyiliğe yöneleceklerinden emin. Öykü boyunca bu yaklaşımı hissediyorsunuz. Kıvırcık afacanla fidanın dostluğu felsefe denizinin kıyısında yaşanıyor. Felsefenin temel tartışmalarından biri olan “Ben kimim?” sorusuna cevap aranıyor. İnsanın nereden geldiği, nereye gittiğini bilmek istemesi kadar tabiidir, fidanın merakı. O ne ağacı olduğunu bilmek istiyordur: “Çocuk sekerek inmiyormuş birkaç gündür, sanki başka türlü bakıyormuş fidana, sanki yeni görmüş gibi, sanki bir şeyi çözememiş gibi. Evet, evet bir şeyi çözememiş gibi! ‘Ne ağacısın ki sen? ’Ne ağacıyım ki ben?’ Güneş bakmış, bilememiş. Kırlangıç uçup gitmiş. Kumru uyur numarası yapmaya başlamış.”

Fidan bu düşüncelerle boğuşurken bir tek çocuk duymamış onu. Çünkü kendisine dahi veremediği cevabı cebinde taşır minik dostu. Bazen güneşe, bazen rüzgâra bazense masal anlatıcısı kumrulara emanet ettiği fidanının yanına bir daha geldiğinde, dalları çiçeğe durmuştur. Ama meraklı fidan için sorgulama bitmemiştir. İnsanın son nefesine kadar muhasebesinin bitmemesi gibi. Dalları hangi meyveye duracaktır?

Bu içerik Süheyla Sancar tarafından yazılmıştır.

Bir Görüşte Kitap: Şeker Portakalı

Kitapyurdu.com ve Bir Yudum Kitap işbirliği ile hazırlanan, Bir Görüşte Kitap serisi ile sizlere kitapları tanıtmaya devam ediyoruz.

Jose Mauro De Vasconcelos’un “Şeker Portakalı” isimli eserini bir görüşte tanımak için görselleri sırayla tıklayarak inceleyebilirsiniz. 📚☕️ #BirGörüşteKitap

Instagram’da görüntülemek için buraya👈

 

Kısa Kısa Kitap: 05

Kitapkurtları! Sizin için birbirinden güzide dört kitap seçtik ve #KısaKısaKitap incelemesi yaptık. ✍️ Haritadan hangi kitaba başlayacağınızı bulabilir, kitap detaylarını görmek için görselleri sırayla tıklayarak inceleyebilirsiniz. Keyifli okumalar! 📚

Kitapları detaylı incelemek için buraya👈

Instagram’da görüntülemek için buraya👈

 

“Yıldızlara Ulaşmaya Çalışan Kız Çocukları’na”

Paola Peretti birden bire ışığı kaybeder. “Bütün çocuklar karanlıktan korkar.” cümlesiyle başlayan romanı kaleme alacağından bihaberdir. Henüz on dört yaşındadır. Üç yıl içerisinde stargardt hastalığı renkleri, suretleri silikleştirmeye, onun değimiyle en kötü renk griye dönüştürmektedir. Ailesinin yanında kendi korunaklı florasındadır. Ancak, “umutsuzluk” karanlığı daha da koyulaştırır. Onu hayatta tutacak sebepleri bulmak ışığı da beraberinde getirir.

Otuzlu yaşların başındaki Paola Peretti bugün yirmi dilde yayınlanan, Küçük Prens’le birlikte zikredilen kitaplardan birinin yazarı. The Guardian’a verdiği röportajda Peretti, “Ben ve Kiraz Ağacı Arasındaki Mesafenin” bir sonuç olduğunu söylüyor. Korkuya ve karanlığa karşı, güçlü ve büyüleyici bir sonuç.

Kitabın kahramanı Mafalda henüz dokuz yaşındadır. İki haneli yaşlara geçtiğinde gözündeki karanlık nokta biraz daha büyüyecektir ne yazık ki. Önceleri içe kapanan ufaklık sevdiklerinin de rehberliğinde “en sevdiğim şeyler” listesini yapacak cesarete ulaşır. Bu görme kaybı bakış açısını değiştirmeye vesile olur. Ancak Amazon gibi dirençli ve korkusuz olmakla eş değerdir karanlığa saplanırken mutlu olabilmek. Mafalda’nın mücadelesine ilham olan ise Paola Peretti’nin kendi cesaret öyküsünden başka bir şey değil.

Kiraz Ağacından Atlamak Hayata devam Etmek

Karanlık Mafalda’nın hayatını yavaş yavaş kaplarken ilk tepkisi, kiraz ağacına sığınıp göremeyeceği şeyleri düşünmek oluyor. Mafalda’ya yazar kendi hikâyesini yaşatıyor adeta. Yazarın da görme kaybını yaşadığı çocukluk yıllarında çiftlik evindeki kiraz ağaçlarına sığındığı gibi Mafalda da kiraz ağacına sığınıyor. Ama hayatta bir şeyi kaybetmek, sandığımız kadar korkunç olmayabilir. Bunu bize küçük kahramanımız öğretiyor. İnsanın en önemli duyularının bile eksikliğinde yapacak çok güzel şeylerinin olabileceğini gösteriyor. Aşık olmak, siyah zeytini siyah olduğunu görmeden yemek, müziği yüzünde hissetmek, çizgiye basmadan yürümeye çalışmak… Paola Peretti’nin otobiyografik tatlar içeren sımsıcak romanı muazzam şeyler kazanmak için kaybedenlere armağan edilmiş:  “Umarım bu hikaye benim gibi geceleri kaç tane yıldız görebildiğini sayanlara biraz olsun eşlik eder. Huzur ve cesaret kazandırır.”

Kitapta kiraz ağacının gölgesinde kadınlarla diz dize bir kız çocuğunun suretini görüyorsunuz. Onların hayatı karşılama biçimi kadınların sıkıntıları göğüslemedeki kararlığını bütün gerçekliğiyle aktarıyor. Kanser, sevgisizlik ya da mobing hiç fark etmiyor. Önüne çıkan her engeli aşmaya çabalayan güçteki karakterler, Mafalda söz konusu olduğunda naneli dondurma kokan nefesleriyle masal okuyor, ipek elleriyle sırtını sıvazlayıp yaşamak için başkalarından bağımsız sebepler bulmasına yardım ediyor. Yazar kitabı yıldızlara ulaşmaya çalışan kız çocukları için kaleme aldığını ifade ediyor. Onlar için biraz cesaret.  “Zira korkuyla yaşamak, yaşamak değildir.”

 Bu içerik Süheyla Sancar tarafından hazırlanmıştır.

Bir Görüşte Kitap: Nar Ağacı

Kitapyurdu.com ve Bir Yudum Kitap işbirliği ile hazırlanan, Bir Görüşte Kitap serisi ile sizlere kitapları tanıtmaya devam ediyoruz.

Nazan Bekiroğlu’nun “Nar Ağacı” isimli eserini bir görüşte tanımak için görselleri sırayla tıklayarak inceleyebilirsiniz. 📚☕️ #BirGörüşteKitap

Instagram’da görüntülemek için buraya👈

 

Yukarı, Yukarı… Uzaklara!

İngiltere’de yüz hafta boyunca çok satanlarda yerini koruyan Büyükbaba’nın Müthiş Firarı, Can Çocuk Yayınları tarafından yayımlandı.

Herkes birini diğerlerinden çok sever. Jack de en çok büyükbabasını seviyordur. Onun zihninde gerçekle hayalin yer değiştirdiğini bir türlü kabul etmez. İyi ki de öyle yapar. Yoksa hayatlarının macerasına atılamaz, milyonlarca okuru da peşinden sürükleyemezdi.

Dünyanın en çok okunan çocuk yazarlarından David Walliams’ın son kitabı, Kraliyet Hava Kuvvetleri’nden emekli pilot büyükbaba ve torunu Jack’in sıradışı, sımsıcak yakınlığını konu alıyor.  Bulutların üzerinden, Londra sokaklarına, oradan Alacakaranlık Kuleleri’ne uzanan yolculuk tek cümleyle anlatılsa şöyle olurdu: “Ama bizim hikâyemizin başladığı o gece, gerçek hayatta geçen bir maceranın da eli kulağındaydı.” Büyükbaba’nın Müthiş Firarı alzehimer sildiği anıların yerini daha güzelleriyle dolduran bir dede, fark etmeden bu oyuna katılan torunun macerası olarak özetlenebilir. Hikayenin derininde ise, dürüstlük, yardımlaşma, gözlem yeteneği ve empati gibi pek çok değer yer alıyor.

Uçak Çalmaya, Göklerde Süzülmeye Ne Dersin?

O hala havalı ve genç bir spitfire savaş uçağı pilotudur. Ayağına ayakkabı yerine terlik giymesi, şuruplu vişne kaplı sakatat yahnisi veyahut şeftalili fasulye yemesi yalnızca Jack’i rahatsız etmez. Çünkü bu hayatta, Jack’in dünyanın en iyi pilotu olacağına tek inanan, bütün gün II. Dünya Savaşı’nda yaşadıklarını anlatan büyükbabadır. Pazar gecesi başka evlerde televizyon karşısında tıkınarak uyuyakalan çocuklar vardır. Jack onlardan biri değildir. O tatil gününde, Hurricane’ini uçuruyordu. Büyükbabasıyla birlikte Biritanya Savaşı’nda galip geliyordu. Kaç çocuk bunu yaşıyordu ki?

Geçmişi görkemli renklere büründürmeye çalışırken, şimdiki zamanı flulaşan nice ihtiyarın aksine büyükbaba, köşesine çekilmemeye kararlıdır. Huzurevine gönderilmek her kafa karışık ihtiyar gibi onun da sonu olmamalıdır. Eskiden olduğu gibi uçağıyla göklerde süzülmek başlarını epey derde soksa da, azimli ihtiyar hayallerinin peşinden gitmeyi Jack’e öğretmiştir bile. Ayrılıkla son bulan kısacık hayatında Jack ilk kez yaşadığını hissetmişti: “Özgürdü. ‘Buyurun, Spitfire sizin, Binbaşı,’ dedi Büyükbaba. Jack kulaklarına inanamıyordu. Büyükbabası kendisine savaş uçağının kontrolünü veriyordu. ‘Emin misiniz, Filo Komutanım?’ ‘Anlaşıldı, tamam!’ Bunu söyleyen yaşlı adam ellerini kumanda kolundan çekince, Jack kolu sımsıkı kavradı. Tıpkı büyükbabasının öğrettiği gibi, uçağın kendisine cevap vermesi için sadece minicik hareketler yapması gerekiyordu. Jack gökyüzüne dokunmak istiyordu. Kumanda kolunu geriye alınca uçak hızlandı da hızlandı. Bulutların içinden geçti.”

Bu içerik Süheyla Sancar tarafından yazılmıştır.