Bosna Savaşı’na Uzanıp Giden Bir Hikâye

Miss Sarajevo
Miss Sarajevo

Dün gibi aklımızda. SSCB dağılmış, duvarlar bir bir yıkılmıştı. Balkanlarda da irili ufaklı birçok devlet bağımsızlığını kazanmaya başlamıştı. 1 Mart 1992’de yapılan oylamayla Bosna Hersek bu kervana katılıp Yugoslavya’dan ayrılmış ve buna karşılık 27 Mayıs’ta Sırpların tertiplediği ve çok sayıda sivilin hayatını kaybettiği bir patlamayla savaşın zemini hazırlanmıştı. 2 milyon insanın yaşadıkları yeri terk etmesine ve 300 bin insanın ölümüne neden olan bu savaş, ancak 14 Aralık 1995’te imzalanan Dayton Barış Antlaşmasıyla sona ermişti. Ülkenin başkenti Saraybosna, 1425 gün boyunca Sırp ordusu tarafından kuşatma altında tutulmuştu (5 Nisan 1992 – 26 Şubat 1996). Bombardıman altında tutulan şehirde insanlar, çöken altyapıya, su, elektrik ve gaz yokluğuna rağmen hayata tutunmaya çalışmıştı. Sırp keskin nişancılar, içlerinde çocukların da olduğu yüzlerce masum sivili acımaksızın öldürmüştü.

Miss Sarajevo, bizi, yakın tarihin bu vahşet ve utanç dolu yıllarına götürüyor.

Yazar Ingrid Thobois, Sirvins ailesi etrafında kurguladığı kitabında, ailenin erkek çocuğu Joaquim’in gözünden ve iç dünyasından hayatı nasıl sorguladığını, nasıl yorumladığını, yaşadıklarının onu nasıl etkilediğini anlatıyor. Eser sayfaları, zamanda ve mekânlarda git-gel’ler yaparak ilerliyor. Başka bir ifadeyle kurgu, kronolojik bir sıraya göre gitmiyor.

Bosna savaşının başından sonuna yaşananlar, farklı karakterler üzerinden anlatılıyor eserde. Bir yanda kuşatmanın ilk günlerinde Kosma ve Ludmilla’yı buluyoruz. Kuşatmada gazetecilik mesleğini ifa etmeye devam eden Vesna, çarpışmalarda ön saflarda yer alan Zladko, evlerine kapanmak zorunda kalan Inela, Bosna’nın Romeo ve Juliet’i olarak bilinen Admira ve Bosko, kısıtlı imkanlarla oradan oraya koşuşturan BM personeli ve diğer yanda Joaquim’in aile üyeleri.

Yazar, kitabı hakkında şunları ifade ediyor: “-Miss Sarajevo- yeniden oluşum, canlanmanın hikâyesi. Ölmek istediğine inanan, yaşamayı beceremeyen bir gencin hikâyesi… 90’lı yıllarda Bosna Savaşı’nın tam ortalarında bu genç, Sarajevolu bir ailenin yanına sığınır. İçinde bulunduğu durumun tam tersine yaşamın anlamını sorgulamaya başlar… Ölüm ve yaşam; iki seçim arasında kalır. Bu roman aynı zamanda hayatın ve tarihin en karanlık alanlarında bile her zaman yaşam; oksijen, ışık arayan bireylerin büyük gücüne saygı gösteriyor. Savaşın tam ortasında bile olsa, sabah uyanmak, yatağını yapmak, giyinmek, hatta güzellik yarışmasına katılmaktan daha doğal ne olabilir…”

Thobois, gezmeyi seven bir ailenin kızı olarak dünyada birçok ülkeyi gezmiş. Hayatında ilk Türk kahvesini, henüz 6 yaşındayken Topkapı Sarayı gezisinde içmiş. 21 yaşında Balkanları, Türkiye’yi, İran’ı Hindistan’ı ve Sri Lanka’yı dolaşmış. 23 yaşında Fransızca öğretmek üzere Afganistan’a gitmiş. Orta Asya’dan Afrika’ya dünyanın pek çok ülkesine gitme fırsatı bulmuş. Miss Sarajevo’da satır aralarında bu hayat tecrübelerinin izlerine rastlıyoruz. Joaquim’in özellikle Saraybosna günlerinde yaşadıklarının, yazarın iş tecrübelerinden büyük ilham aldığını görmemek mümkün değil.

İyi okumalar!

Zübeyr Yıldırım

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here